top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Gülperi Putgül Köybaşı
    Gülperi Putgül Köybaşı
  • 20 Şub 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 19 Tem 2020

İnsan doğduğu andan itibaren önce anne babası ve sonra diğer insanlarla kurmuş olduğu ilişkiyle birlikte toplumun bir parçası olur. Doğumdan sonraki ilk aylarda tüm bebekler, sadece ihtiyaçlarının karşılanmasını arzulayan “ben”den ibaret varlıklardır. Bakım verenlerin kaçınılmaz ihmalleri ve kimi ihtiyaçlarının karşılanmasındaki ertelemeler, bir yandan bebek için çaresizlik ve öfke nedeniyken öte yandan baş etme yöntemleri geliştirmesi için büyük fırsatlar sunar. Yani bebekte hayal kırıklığı yaratan yoksunluklar aslında bir yönüyle geliştiren ve yaratıcılık dediğimiz şeyin nüvelerini oluşturanlardır.

Ötekilere ve kısıtlılıklara dair farkındalık artarken, “ben” de yeniden ve yeniden tanımlanmaya devam eder. Büyüme dediğimiz şey aslında tam olarak budur. Kişinin kendine ve ötekilere dair gerçekçi bir algılayışa sahip olma süreci. Nerede, nasıl koşullarda doğduğuna ve büyüdüğünüze bağlı olarak değişecek olan bu algılayış, erişkinlikte kurduğumuz ilişkilere de yön verecektir.

Birer erişkin olduğumuzda da öteki tarafından anlaşılma, kabul görme ihtiyacımız sürer. Erken çocukluk döneminden farklı olarak, kişinin öznel ihtiyaçları yanında ötekilerin ihtiyaçlarını da kavrayabilme yeteneğinin gelişmesi beklenir. Zaman zaman ihmal edilebileceğini, bunun sevilmemek anlamına gelmediğini ve tek başına kalabilmeninin olumlu yönlerini keşfedebildikçe kişi, sağlıklı bir sürecin işlediğini düşünürüz. Elbette bu her zaman mümkün olamayacaktır.

Psikiyatristlere başvuran çiftlerin en sık getirdiği yakınmalardan biridir anlaşılmama hissi. Bazen anlaşılamama hali giderek bol“hep” ve“hiç”li cümlelere ve en sonunda öfkeye dönüşür. Sen zaten beni hiç anlamadın, sen zaten hep böyle yaparsın! Çiftlerin birbirlerini anlamadıklarına dair ithamları bir süre sonra ilişkiyi çıkmaza sokacak hale geldiğinde bir terapistten yardım alma ihtiyacı hissederler. Peki her iki kişi de anlaşılmadığını düşünürken nasıl bir çıkış yolu bulunacaktır ilişkide?

Sorunun tek bir yanıtı yok, çünkü her ilişki kendine has özellikler taşır. Tıpkı yukarıda kısaca aktardığım kişisel gelişim süreci gibi ilişkinin de bir serüveni vardır. Her bireyin ihtiyaçları, beklentileri ve hayal kırıklıkları birbirinden farklıdır. Bunları talep etme ve tatmin olma biçimleri de…

İlişki sorunlarında aslında “kimsenin kimseye karşı olmadığı, herkesin kendini tekrar ettiği” kabulü ile işe başlamak nefes aldıracaktır. İzmir psikiyatrist olarak asıl amacımız haklı ya da haksızı değil, anlaşmazlığı bulmaya çalışmaktır. Kolay mı? Değil, ama sürekli çatışma içinde bir ilişkiyi sürdürmekten daha az yorucu olabilir.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yaşlılar evde kalsın demek yetmiyor

Korona salgınında 65 yaş ve üzeri kişilerin daha fazla risk altında olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte, tüm dünyada yaşlı nüfus eve...

 
 
 
Korona günlerinde alkole dikkat!

Korona salgını ile birlikte yaşamımızda pek çok değişiklik yapmak zorunda kaldık. Günlerdir evden çıkamayanlar, salgına rağmen işe gitmek...

 
 
 

Comments


bottom of page